25 Kasım 2019 Pazartesi

Beden ve Zihne Yolculuk

Yaşadığımız bu hayatta her birimiz birer yolculuyuz. Sonu ölüm olan bu hayatın peşinde koşuşturuyoruz. Kariyer hayallerimiz, kanıksanmış gerçekler, alkol ve uyuşturucu ile dinginleyebildiğimiz bir ruh.. Tüm bu karmaşanın içinde kendimize ne kadar vakit ayırabildik?
Varoluşumuz neden? Biz neyiz? Ne istiyoruz? Neden bu kaotik ve kaos dolu bir evrendeyiz?
Tüm bu soruların cevapları aslında kendimizde saklı hem ruhu hem bedeni kapsayan bir kavram var ortada. 
Kollarımız, bacaklarımız, parmaklarımız, ellerimiz ,ağzımız tüm organlarımız bizim bedenimizi oluşturur. Beden bizim gözle görebildiğimiz fiziksel bir parçadır. Ruh gözle göremediğimiz soyut bedenimizdir.İşte bu iki kavram bir bütündür ayrılmaz. Beden ve ruh kabul edilmeyi, sevilmeyi minnettar kalınmayı bekler. Bu bütünlük varolan en karmaşık aynı zamanda da en basit mekanizmadır.
Her şeye bedeninle başla. Birini seveceksen bedenini sevmekle başla çünkü kendini sevmeyen insan diğer herkese düşman olur. Hayranlık duymaya önce bedenin ve ruhunla başla.
Bedenimiz bu yolculukta bizi asla yüzüstü bırakmayacak bir kılavuz
Bedenimiz varoluş sırlarımızı taşıyor. Çünkü bedenimizde yıldızların tozu, güneşin ateşi, toprağın kokusu, suyun akışkanlığı, havanın serinliği var. 
Ama bizi bedenimizden kopardılar. Sahi en son ne zaman kendimizi dinledik? En son ne zaman kendimizle konuştuk? Başkasını dinledik, dertlerine derman bulmaya çalıştık ama en son ne zaman kendi öz bedenimize nasılsın her şey yolunda mı diye sorduk? 
Bedenimizle konuşmalıyız, bedenimizi dinlemeliyiz. Eğer bunu başarabilirsek ne psikoloğa, ne bir ilaca, ne de bizi bir anlık mutlu edecek kötü bir alışkanlığa gerek kalmaz. Bedenle iletişim kurmaya başlayınca işler her zaman  daha kolaylaşır. Bedenle kavga edemeyiz. Beden kutsal bir tapınaktır ona iyi bakmak zorundayız- o bizim sorumluluğumuz.
Düşünsenize yemek yiyoruz ve bedenimiz onu kemiğe, ete, kana, bilince, düşünceye dönüştürüyor. Sürekli içimizde mucizeler oluyor. Bedenimizin içine girmeliyiz, eşsiz gizeminin içine dalmalıyız, çünkü köklerimiz orada.
Beden her zaman arkamızda her zaman bizi destekliyor. Aşık oluyoruz; beden bizi destekliyor. Nefret ediyorsun; beden yine bizi destekliyor.
Yaşama karşı olumsuz olmamalıyız. Dediğim gibi sonu ölüm olan bir hayatta tek görevimiz mutlu olmak aslında. Mutlu değilsek orada bir terslik vardır.
Neden mutsuz olmayı seçiyoruz peki? Neden hepimiz mutsuzuz? Hayatın bize öğretisidir bu. Mutsuzsak bundan bir şey elde ederiz ama mutluysak hep kaybederiz. 4 yaşındaki halimize bir yolculuk yapalım. Küçüklüğümüz bu mutluluk ve mutsuzluk arasındaki farkı öyle sezinlemiştir ki cevabı mutsuz olmakta bulmuştur. Çünkü ne zaman mutsuz olsa herkes ona sempati duymuştur, herkes ona sevecen olmaya çalışmıştır ve böylece ilgiyi kazanmıştır. İşte hepimizin daha çocukken öğrendiği bir politika vardır: mutsuz görün, sempati kazan, herkes sana ilgi göstersin. Gelelim mutlu olduğumuzdaki sonuçlara, çoşkulu ve neşeli olan bir kişiyi görenler onu kıskanır ve düşmanca tavırlar takınır. Ve işte böylece gülmemeyi, neşeli olamamayı öğrendik.
Mutsuzsan kimse sana deli demez ama bi kalk oyna dans et bakalım seni nasıl deli yerine koyuyorlar. Bu nasıl bir toplum yahu? İçimizden birisi mutsuzsa her şey yolunda; uyum içinde, çünkü toplumda mutsuzdur o bizim üyemiz der kabul ederiz ama neşeli birini gördüğümüzde asla aramıza almayız. Zaten beynimizde böyle çalışır acıyı fark eder, ağrıyı farkeder ama mutluluğu, başının sapasağlam olduğu zamanları fark etmez. Bunu kendine yapma mutlu olmayı coşkulu olmayı dene.
Neşelen! Dua et, şükret 
Eğer sıkılmayıp sonuna kadar bu yazının sonuna kadar okuduysan sana çok teşekkür ederim. Şimdi senin için durmadan çalışan bedenine şükret çünkü bedeninin görevini senin sorumluluğuna verseydiler çoktan ölmüştün. Beden sana sormadan nefes alıyor, nefes veriyor. Kalp sana sormadan atıyor. Hepsi bir düzen içinde işte tüm bu mekanizmayı sana verselerdi emin ol bir kavga sırasında veya bir karmaşa anında nefes almayı unutmuş olacaktın.
Bedenine Teşekkür Et Şükret.
ŞİFA OLSUN :)